Herkes İnsan Olamaz

10:50 Bahar ERGÜL 4 Comments


Selamünaleyküm.
Selam ve merhaba ile ne oldu? Safımıza, duruşumuza, prensiplerimize sadık kaldık ta ne oldu? Bundan sonra böyle. Sistemin adamı olmaya kara verdim. İnanmanın yobazlık, Atatürkçülüğün dinsizlik anlamına geldiği sistemin.

Sadakat, karşılıksız olduğunda gayet salakça/anlamsız bir duygu. Prensiplerime ve kendime duyduğum sadakatin karşılığı gerçekten çok leş bir his çıktı ne yalan söyleyeyim.  Ben duruşuma sadık olayım, o bana zarar versin? Yok öyle yağma.

Fazla kasıp uzatmayacağım bu yazıda. Küçük küçük diyeceklerim var sadece.

Babam, 'herkes insan olamaz kızım.' derdi. Uzun yıllar insan olmaya çalışmakla geçti, şimdi ise insanlığımdan uzaklaşmak, beşeri vasıflarımı törpüleyebilmek için kendimi eğitmeye çalışıyorum. Ne için? -Kendimi koruyabilmek için. Ne için? -Üzülmemek için.

Bu dünyada salak olacaksın, başka türlü konforlu ve acısız bir hayat mümkün değil. Çünkü kötü insanlar/kötü şeyler/içinde 'kötülük' barındıran herşey; son derece azgın ve cesur. Buna tepkisiz kalabilek ya da etkilenmemek için de salak olmak lazım. Başka türlü mücadele etmekten hayatın tadını çıkarmaya fırsat bulamamış zavallılar olarak geberip gideceğiz gerçekten. (aksini bilen varsa beni aydınlatsın bi zaamet, müşkül durumdayım)

2018 çılgın bir kitap/film/müzik yılı olarak başladı. Delirmiş gibi film izliyorum. Kadıköy sahaflarıyla kanka olduk. Gece, gündüz, vapurda, çay bahçesinde, sahilde.. Sürekli okuyorum, müzik dinliyorum. Ağzım burnum çok üşüyor.

Bu ara eskiye dönüş var mabedimde. Neden bilmiyorum, mağarama girip girip Bülent Ortaçgil dinliyorum. Gece Yalanları ne şarkı ama di mi.. Üniveriste yıllarında dinler dinler bu adamla evlensem nasıl olur acaba diye salak düşüncelere dalardım. Bülent Ortaçgil gibi adamlar hayal ettik, hıyar gibi 'kısmetlerle' vakit kaybettik. Acaba diyorum zeka dediğimiz şey zamanla güçlenen, dönemsel olarak ta yavaşlayan ya da duran bir kavrama yetisi mi?

Mesela rahmetli babannem de bu işin tamamen parayla ilgili olduğunu iddia ederdi. Bi keresinde bana demişti ki 'insanın fakirken kafası da çalışmıyor yavrııımm..' Canım benim :) (En büyük felaketin fakirlik olduğu zamanlarda yaşamayı ne çok isterdim. Düşünsene, herşey yerli yerinde, dünya manyaklarla dolmamış, televizyonların üstüne danteller örtülüyor, şeref/haysiyet insan bedeninde karşılık buluyor, sokaklar herkes için emniyetli, 3 yaşındaki çocuğa hallenen o.ç.ları türememiş, sevdalar mis gibi.. Ama işte para yok.. Ben varım!)

Eylemsel mutluluk diye bir şey var, dönüp dolaşıyor sürekli kafamda. Paylaşımı bol, hazzı yüksek şeyler olduğunda netleşebildim sadece. Nasıl çeşitlendirilebileceği konusunda biraz daha düşünmeye devam edeceğim.

Bu hayatta başarılı olabilmeniz için önce karar verebiliyor olmanız lazım. Kararsızlık kadar lağım kokan bir şey yok. Kötü de olsa bir karar veremiyorum bu aralar. Ne yöne gitmem gerektiğini bilmiyorum, kestiremiyorum. Herşey olabilirmiş gibi geliyor, sonra da hiçbir şey olmayacakmış gibi bir hisse kapılıyorum. Garip bir evre.

4 yorum:

Çemberler

00:47 Bahar ERGÜL 0 Comments



Çemberleri seviyorum.

Keşke doğuştan birer çemberle gelseydik dünyaya. İnsanlar akıl ve ruh sağlıklarını korumakta bu kadar zorlanmaz, saygı kavramı ilişkilerimizin seviye/çizgisini belirleyen şey olmaya devam eder ve iletişim dediğimiz şey bu kadar ütopik bir konu haline gelmezdi.

Kendimi ne zaman kuşatılmış, tıkanmış ya da muhtelif bir nedenle kötü hissetsem aklıma hep çember konforu gelir.

Çünkü çember mesafedir, mesafe ise daha az beklenti, daha çok özgürlük, daha çok mutluluk...

Gözlerini kapatıp bir çember hayal et. İçine istemediğin kadarını alabilen çöp torbaları kadar geniş ve istediğin kadar genişletebileceğin türden. Kontrol sende. Sen karar ver büyüklüğüne.

Konuştuğun dili anlamayan, anlamaktan uzak olan ve anlamaya niyeti olmayan (bu en tehlikelisi), yani sana değer vermeyen, üzen/tüketen ve tüm bunları tarihsel bir sürece yayarak sistemli olarak yapan herkesi bu çemberin dışında bırak. Yani bir şekilde samimiyet sınavlarından geçememiş ve enerji kaynaklarını tükettiğine inandığın herkesi...

Listeyi geniş tut, kimsenin de gözünün yaşına bakma. İnan duygusal kararlar yük. Annen, baban, kardeşin, çocuğun, yöneticin, arkadaşın, komşun.. Orası sana kalmış artık.

Evet zor, radikal ve çok güçlü irade isteyen bir iş farkındayım. Ama şöyle düşün, insan ömrü kaç sene ki zaten? Sana değer verenlerle mi yaşlanmak istersin? Yoksa motivasyonunu sömürenlere karşı dik durmayıp insanların sana istedikleri gibi davranmalarına izin vererek mi?

Kuralı unutma; çemberin dışındakiler ile dolaylı da olsa asla temas yok. Yaklaşmıyor, yaklaştırmıyor ve uzaktan bile o tarafa bakmıyoruz. Bu önemli. Uygulanmayan kararlara gerek var mı?

Mutlu ve dingin bir hayat istiyorsan, önce kötü hissettiren insanları, onların hatıraları ve kötü giden ‘şeyler’i çıkar çemberin dışına.

Göreceksin ki iyi şeyler, kötü şeyleri kovalamadan gelmiyor. Kendi dünyanı kendin yaratmak zorundasın ve bu dünyada barındırdığın insanların sana yaşattıklarından da sen sorumlusun. Değmez mi sence?

Temizlik bitikten sonra derin bir nefes al. Bir çay koy kendine, ya da mis gibi bir kahve... Sonra güzel şeyleri bekle...

Hep geldiler, geliyorlar ve gelecekler..!
Önemli olan senin hazır olman.
Hazırlan. 



0 yorum:

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Blogger tarafından desteklenmektedir.