Sen Güzeldin -Edit

09:52 Bahar ERGÜL 0 Comments


12.08.2010
‘Yağmurlu bir Bursa'ya uyandık bugün. Penceremden içeri dolan mis gibi toprak kokusuyla açıldı uykum... Dışarıyı izledim, damlalar yüzüme vurdu. Bir yağmur damlasının yarattığı çağrışım, zihnin en küçük kıvrımlarını bile harekete geçirebilecek kadar güçlüyse, yaşamak gerçekten tehlikeli bir şey...

            Her yağmur yağdığında, üstü tozlanan sandıklarımdan baş edemediğim yaşanmışlıklarım, geçmişim ve kalbimi kıranlar çıkar gelir yanıma art arda...

            Gözleri çok güzeldi. Oldum olası renkli gözlü insanları itici bulan ben, O'nunkilere bakamıyordum heyecandan. Bakabildiğim zamanlarda da yapmadığım sakarlık kalmıyordu zaten. Keramet gözlerinde miydi, bakışlarındaki temizlikte miydi hiçbir zaman bilemedim... Kırılgan, hassas ve naif biriydi. Hayatımda ilk defa biriyle konuşurken dikkatli davranıyordum. O'nu incitmek en büyük kabusumdu...

            Tesadüfler zinciriydi tanışmamız. Hiç planlamadığım bir hayatta, planlamadığım bir şekilde çıktı karşıma. Hani hayatta herşeyin bir sebebi var derler ya, ben sebebini anlayamadığım bir biçimde aşık olmuştum. Onunla birlikteyken zaman hızla akıp gidiyor, gülmekten yanaklarım ağrıyordu. Nefret ettiğim bir şehri ya da hiç dinlemediğim yabancı bir şarkıcıyı sevdirecek kadar değerliydi benim için. Siz bir insanın göz bebeğinin hareketlerini sevdiniz mi? Ben sevdim...

            Çevremdeki herşeye inat O'nunla olmak istiyordum. Ne statüm umrumdaydı, ne kadınlık gururum... Sıkı bir vejetaryen olmama rağmen, iş çıkışı onunla fazladan bir kaç dakika birlikte olabilmek uğruna beni götürdüğü dürümcüye uçarak gidiyordum. (Eve gider gitmez yediklerimi çıkarmayı göze alarak) Aşk buydu işte. Nefret ettiğiniz bir şeyi onunla birlikteyken keyif alarak yapıyorsanız bu aşktır.

            Ayrıldı yollarımız. Yine hiç planlamadığım bir şekilde. O kadar üzüldüm ki... Günlerce hiç susmadan ağladım. Sanırım ruhu bile duymamıştır. O'nu aramamam için oldukça geçerli nedenlerim vardı. Arayamadığım için ağladım, ağladığım için arayamadım... Bu gel-gitlerin aylarca zihnimi meşgul ettiğini itiraf edebilirim. Canım çok acısa da hayatımdan O'nun rengini çıkardım ve şunu anladım ki, bir şeyi ne kadar çok istersen, o şey senden o kadar uzaklaşıyor...

            Aradan geçen zamana rağmen bazen yüzü aklıma geliyor. Bütün incinmişliğimle O'nu çok özlediğimi fark ediyorum... James Blunt'ın bir şarkısı var bilir misiniz?  'You're Beautiful...'

            Bu şarkıyı ne zaman duysam sarsılıyorum. Bulunduğum fiziksel gerçeklikten uzaklaşıyor ruhum... Dünyaya ait algılarımı yitiriyorum. Etrafımdaki herşey silikleşiyor... Çocuk seslerini, insanların gülüşmelerini duyamıyorum. Baktığım yüzler kayboluyor. Kontrolsüz bir şekilde etrafıma duvarlar örüyor, içimdeki mabede sığınıyorum. Sonunda kendime yenilip ağlamaya başlıyorum.

            Kalın çerçeveli kocaman gözlüğümün arkasına saklanıyorum genelde. Yakayı ele verdiysem başka şeyler uydurup söylüyorum çevremdekilere. Beni, aslında bana ait olmayan acılar için teselli etmeye çalışıyor yakınlarım. Başımı sallıyorum sadece. Daha da acıklı bir hal alıyor herşey...

            Utanıyorum... Hem de çok utanıyorum... Korkuyorum bu acizliğin üzerime yapışmasından... Güçlü görünme çabamı yüzüme gözüme bulaştırmanın mahcubiyetine teslim oluyorum. Nihayetinde gözlerimle davalık olduk...

            Büyük ihtimal O'nu ömrümün sonuna kadar bir daha görmeyeceğim. Şimdilerde ise en çok neye üzülüyorum biliyor musunuz?

            Keşke O'na ne kadar güzel olduğunu,
                                                   bir kez daha söyleyebilseydim.’

8 Yıl Sonra Gelen Edit : Bilenler bilir, bu yazı 2010 yılında hayli ses getirmiş, hiç tanımadığım bir çok insandan salya sümük onlarca mesaj almıştım.. Ben bu yazı sayesinde 2010 yılında 2 yerel, 1 ulusal blogger/yazar/yazı ödülleri aldığımı ve sayısız söyleşiye davet edildiğimi söylemiş miydim? Sanırım tam da bu yüzden bir şair;  ‘asıl acılarını sevmeli insan’ diyor.

Acılarının, nasıl kapılar açacağını, hangi kıyılara gidebileceğini ve ancak onlardan bir şeyler öğrenebileceğini kendi başına kestiremiyor insan. (Umutlarını da yine sadece onlara teslim edebilirsin.)

Dönüşümler, yolculuklar, mutluluk arayışları, tesadüfler, fotoğraflar, ilişki denemeleri, bolca sevinç ve dostlukla geçen 8 koca yıl geçti aradan... Başka birine dönüşme sürecimin kolay ve acısız olduğunu iddia edemem elbette.

8 yıl boyunca muhtelif zamanlarda görüştük Yeşil’le. Bana yeni kitaplar verdi, ilkini de zaten hiç ayırmamıştım yanımdan, hiç bilmedi. O hep güzel baktı, ben de yine uzun süre göz teması kuramadım. Bazı şeyler anlatılamıyor ki..

Devamlılık gösteren ve adını koyamadığımız başka şeyler de vardı. Oralı olmadık.

Ben her defasında O’nun derinliğini ölçmeye niyetlendim. O da her seferinde bir öncekinden daha çok acıttı. Kırıp döktü.. Hakkı olmayan bir şeyi ele geçiren her canlı gibi o da düşüncesizdi. Tahmin ettiğimden daha yakındı yüzeye malesef.

Geçenlerde konuyu/tarihsel sürecini bilen bir arkadaşım sordu; ‘gerçekten elinden geleni yaptın mı Bahar?’ 
......
Biz seçimlerimizi yaptık.
Artık bundan sonrası seçimlerin sonuçları olacak...

Bu da bu aralar Galata etrafında dolanırken kulaklığımda çalan ve 8 yıl sonra tekrar bu yazının başına geçiren/bu editi yaptıran şarkı.. 
City of stars...
Are you shining just for me?


0 yorum:

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Blogger tarafından desteklenmektedir.