Sen Güzeldin -Edit
12.08.2010
‘Yağmurlu bir Bursa'ya uyandık bugün. Penceremden içeri dolan mis gibi toprak kokusuyla açıldı uykum... Dışarıyı izledim, damlalar yüzüme vurdu. Bir yağmur damlasının yarattığı çağrışım, zihnin en küçük kıvrımlarını bile harekete geçirebilecek kadar güçlüyse, yaşamak gerçekten tehlikeli bir şey...
Her
yağmur yağdığında, üstü tozlanan sandıklarımdan baş edemediğim
yaşanmışlıklarım, geçmişim ve kalbimi kıranlar çıkar gelir yanıma art arda...
Gözleri
çok güzeldi. Oldum olası renkli gözlü insanları itici bulan ben, O'nunkilere
bakamıyordum heyecandan. Bakabildiğim zamanlarda da yapmadığım sakarlık
kalmıyordu zaten. Keramet gözlerinde miydi, bakışlarındaki temizlikte miydi
hiçbir zaman bilemedim... Kırılgan, hassas ve naif biriydi. Hayatımda ilk defa
biriyle konuşurken dikkatli davranıyordum. O'nu incitmek en büyük kabusumdu...
Tesadüfler
zinciriydi tanışmamız. Hiç planlamadığım bir hayatta, planlamadığım bir şekilde
çıktı karşıma. Hani hayatta herşeyin bir sebebi var derler ya, ben sebebini
anlayamadığım bir biçimde aşık olmuştum. Onunla birlikteyken zaman hızla akıp
gidiyor, gülmekten yanaklarım ağrıyordu. Nefret ettiğim bir şehri ya da hiç
dinlemediğim yabancı bir şarkıcıyı sevdirecek kadar değerliydi benim için. Siz
bir insanın göz bebeğinin hareketlerini sevdiniz mi? Ben sevdim...
Çevremdeki
herşeye inat O'nunla olmak istiyordum. Ne statüm umrumdaydı, ne kadınlık
gururum... Sıkı bir vejetaryen olmama rağmen, iş çıkışı onunla fazladan bir kaç
dakika birlikte olabilmek uğruna beni götürdüğü dürümcüye uçarak gidiyordum.
(Eve gider gitmez yediklerimi çıkarmayı göze alarak) Aşk buydu işte. Nefret
ettiğiniz bir şeyi onunla birlikteyken keyif alarak yapıyorsanız bu aşktır.
Ayrıldı
yollarımız. Yine hiç planlamadığım bir şekilde. O kadar üzüldüm ki... Günlerce
hiç susmadan ağladım. Sanırım ruhu bile duymamıştır. O'nu aramamam için oldukça
geçerli nedenlerim vardı. Arayamadığım için ağladım, ağladığım için
arayamadım... Bu gel-gitlerin aylarca zihnimi meşgul ettiğini itiraf
edebilirim. Canım çok acısa da hayatımdan O'nun rengini çıkardım ve şunu
anladım ki, bir şeyi ne kadar çok istersen, o şey senden o kadar uzaklaşıyor...
Aradan
geçen zamana rağmen bazen yüzü aklıma geliyor. Bütün incinmişliğimle O'nu çok
özlediğimi fark ediyorum... James Blunt'ın bir şarkısı var bilir misiniz? 'You're Beautiful...'
Bu
şarkıyı ne zaman duysam sarsılıyorum. Bulunduğum fiziksel gerçeklikten
uzaklaşıyor ruhum... Dünyaya ait algılarımı yitiriyorum. Etrafımdaki herşey
silikleşiyor... Çocuk seslerini, insanların gülüşmelerini duyamıyorum. Baktığım
yüzler kayboluyor. Kontrolsüz bir şekilde etrafıma duvarlar örüyor, içimdeki
mabede sığınıyorum. Sonunda kendime yenilip ağlamaya başlıyorum.
Kalın
çerçeveli kocaman gözlüğümün arkasına saklanıyorum genelde. Yakayı ele
verdiysem başka şeyler uydurup söylüyorum çevremdekilere. Beni, aslında bana
ait olmayan acılar için teselli etmeye çalışıyor yakınlarım. Başımı sallıyorum
sadece. Daha da acıklı bir hal alıyor herşey...
Utanıyorum...
Hem de çok utanıyorum... Korkuyorum bu acizliğin üzerime yapışmasından... Güçlü
görünme çabamı yüzüme gözüme bulaştırmanın mahcubiyetine teslim oluyorum.
Nihayetinde gözlerimle davalık olduk...
Büyük
ihtimal O'nu ömrümün sonuna kadar bir daha görmeyeceğim. Şimdilerde ise en çok
neye üzülüyorum biliyor musunuz?
Keşke
O'na ne kadar güzel olduğunu,
bir kez daha söyleyebilseydim.’
8 Yıl Sonra Gelen Edit : Bilenler bilir, bu yazı 2010 yılında hayli ses getirmiş, hiç tanımadığım bir çok insandan salya sümük onlarca mesaj almıştım.. Ben bu yazı sayesinde 2010 yılında 2 yerel, 1 ulusal blogger/yazar/yazı ödülleri aldığımı ve sayısız söyleşiye davet edildiğimi söylemiş miydim? Sanırım tam da bu yüzden bir şair; ‘asıl acılarını sevmeli insan’ diyor.
8 Yıl Sonra Gelen Edit : Bilenler bilir, bu yazı 2010 yılında hayli ses getirmiş, hiç tanımadığım bir çok insandan salya sümük onlarca mesaj almıştım.. Ben bu yazı sayesinde 2010 yılında 2 yerel, 1 ulusal blogger/yazar/yazı ödülleri aldığımı ve sayısız söyleşiye davet edildiğimi söylemiş miydim? Sanırım tam da bu yüzden bir şair; ‘asıl acılarını sevmeli insan’ diyor.
Acılarının, nasıl kapılar açacağını, hangi kıyılara gidebileceğini
ve ancak onlardan bir şeyler öğrenebileceğini kendi başına kestiremiyor insan. (Umutlarını
da yine sadece onlara teslim edebilirsin.)
Dönüşümler, yolculuklar, mutluluk arayışları,
tesadüfler, fotoğraflar, ilişki denemeleri, bolca sevinç ve dostlukla geçen 8
koca yıl geçti aradan... Başka birine dönüşme sürecimin kolay ve
acısız olduğunu iddia edemem elbette.
8 yıl boyunca muhtelif zamanlarda görüştük
Yeşil’le. Bana yeni kitaplar verdi, ilkini de zaten hiç ayırmamıştım yanımdan, hiç
bilmedi. O hep güzel baktı, ben de yine uzun süre göz teması kuramadım. Bazı
şeyler anlatılamıyor ki..
Devamlılık gösteren ve adını koyamadığımız başka şeyler de vardı.
Oralı olmadık.
Ben her defasında O’nun derinliğini ölçmeye
niyetlendim. O da her seferinde bir öncekinden daha çok acıttı. Kırıp döktü.. Hakkı
olmayan bir şeyi ele geçiren her canlı gibi o da düşüncesizdi. Tahmin ettiğimden daha yakındı yüzeye malesef.
Geçenlerde konuyu/tarihsel sürecini bilen bir
arkadaşım sordu; ‘gerçekten elinden geleni yaptın mı Bahar?’
......
Biz seçimlerimizi yaptık.
......
Biz seçimlerimizi yaptık.
Artık bundan sonrası seçimlerin sonuçları olacak...
Bu da bu aralar Galata etrafında dolanırken kulaklığımda çalan ve 8 yıl sonra tekrar bu yazının başına geçiren/bu editi yaptıran şarkı..
Bu da bu aralar Galata etrafında dolanırken kulaklığımda çalan ve 8 yıl sonra tekrar bu yazının başına geçiren/bu editi yaptıran şarkı..
Are you shining just for me?
0 yorum: