Umut İşte.. Belki Bir Gün..

21:35 Bahar ERGÜL 1 Comments




Mutsuzluğun bir rengi var mı?
Neden insanlar gri bakar etrafına mutsuzken mesela?
Renk körlüğü mü yapıyor acaba bu meret?

Sanki sesi de yok mutsuzluğun ne dersiniz? Kulakları sağır eden bir uğultusu var sadece. Etrafındakilerin hiçbir söylediğini bu yüzden duymuyorsun belki de.. 

Olayları, durumları ve kişileri kategorize etmekten hoşlanmıyorum pek. Ama bazen ayrım yapmadan ilerleyemiyorsun. Amacın ilerlemek olmasa bile kendini koruyamıyorsun. Bütün derdim yük olmadan ve yük almadan yaşayabilmek. Bu zaten başlı başına yeterince yorucu ve yorgun hissediyorum.

2 tip insan yaşıyor bu ülkede;

Düzenden ve değişen güç dengelerinden faydalanarak sırtı yere gelmeyenler ve gidişattan acı duyarak köşesine çekilip 'herşeye rağmen' prensiplerine sığınanlar.
                                 
Birinciler hiçbir şeyden rahatsız değil. Etraflarındaki barbarlıklara içerlenip 'bu insanlara ne oldu böyle?' diye üzülenler ise çok yalnız.

Dünya'da 37. yılını tamamlamış, uzun seneler insanlarla iletişim kurmayı reddetmiş ve onları sadece izlemiş biri olarak çok net söyleyebilirim ki; bu ülke iyi niyetli insanların ödüllendirildiği, kötü niyetli insanların cezalandırıldığı bir ülke değil. Tam tersini daha çok gördüğümüzü yazmak bile onurumu kırıyor. İnsan olma çabamı incitiyor.

Etrafım; zengin kız alıp köşeyi dönmek isteyen sözümona erkeklerle, çocuğunu kazanç kapısı haline getiren annelerle, kocasını aldatan evlat sahibi kadınlarla ve işyerindeki mevcudiyetini koruyabilmek için türlü namussuzluğa göz yumanlarla dolduğundan beri inanmıyorum artık hiçbir şeye. İnanılmaz bir arz talep dengesi var sosyal mecralarda, akıllara zarar. 

Sayıları az da olsa iyi kalpli adanların mutlak suretle ucuz kadınlarla sınandığına, şanslı olanların ise en iyi ihtimalle prensipsizleştirildiklerine... Onlar da haklı. Güvenmemeyi deneyimlediler.. 

Alın teri ile evine ekmek götürmeye çalışan insanların iğrenç sohbetlere konu olduğuna, biraz hakkını arayanların şahsiyetsiz kişilerce mağdur edildiğine o kadar çok şahit oldum ki... 

Kolumu kıpırdatmak istemiyorum artık iyi bir insan olmak için. Yıldım, cidden yıldım..

İlkokula başlamamıştım henüz. Benim ısrarım yüzünden, babamla bilmem kaçıncı kez 'Pamuk Prenses ve 7 Cüceler'i izliyoruz. Üvey annesi ve üvey kardeşlerinden hayatı boyunca eziyet gören iyi kalpli güzel prenses, filmin sonunda kralın oğlu ile çok mutlu olmuştu. Babam o gün bana 'gördün mü bak? İyiler mutlaka kazanır kızım' demişti. Bok kazanır.

Öyle olmadığını aşınarak, güvensiz bir insan haline gelerek öğrenmek te benim tercihim olmadı. Gözlerimin etrafında çizgiler belirirken, daha iyi kahkaha atmayı öğrendim. Canım eskisinden daha çok acıyor çünkü.

Önceden çok ta önemsemediğim detaylar, aşılması güç dağlar haline geliverdi. Hani büyüyünce daha kolay olacaktı yaşamak? Herkes işine geldiği gibi.. Çiçek istiyor herkes. Birlikte dikelim yok hiç.

Biz küçükken kim dost kim düşman bilirdik mesela.. ve genelde en yakınından korumak zorunda kalmazdık kendimizi. Sözünün eri adamlar vardı, emek vermeyi bir angarya gibi görmeyen, saçlarımızı okşayan ve yarı yolda bırakmayan

At izi, it izine karışmazdı.

Umut işte.. Belki bir gün.. 

'İyiler kazanır..'

1 yorum:

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Blogger tarafından desteklenmektedir.