Dert Varsa Üretim Var

00:53 Bahar ERGÜL 6 Comments

İnsanları mesleklerine, ünvanlarına, kazançlarına ve fiziksel özelliklerine göre kategorize etme alışkanlığı, tüm zamanlara meydan okuyan cinsiyetsiz bir hastalık. Üretmemek, kişilik bozukluğu, vasıfsızlık, fındık kadar bir beyin, biraz zavallılık ve sonsuz kalitesizlik yeterli bu hastalığa yakalanmak için. Asla tedavi edemezsin ama korunmak için reçetesi şu; onları çemberin dışında bırakacaksın. Takmayacaksın, yorum almayacaksın, yola devam edeceksin. Seninle gelmek isteyen zaten geliyor. Sen ruhundaki mizaha odaklanacaksın. Güneş görüyor mu çiçeklerin? Buna bakacaksın. Bugün topraklarına yağmur yağıyor diye küsmemeyi becerebiliyorsan gökyüzüne, gerisini iplemeyeceksin. Hasadına bakacaksın… İsteyen istediğini düşünebilir.


Milyon kere konuştuğumuz üzere, koşullar ne olursa olsun gülebilen insanlar konuyu kapatmış oluyor. Bir insanda komiklik ve neşe varsa, orada ürkütücü bir zeka oluyor. Bir insan komikse zekidir. Bu zekanın dozu yüksekse de mutsuzdur. Zeka idrak, yani farkındalık getiriyor çünkü beraberinde. 


Mesela ne kadar iyi görünürse görünsün bir insanın mutsuzluğunu anlayabiliyorsan, bu fark ediş önce üzücü sonra ise sana yük oluyor. Farkındalığı yüksek olan insanlar, samimi olmayan hiçbir şeyi yemiyor.

Bana göre olan kısmı şu, mizah insanın diplerdeki mutsuzluğu ile mücadele etme yöntemi. Yani ızdırap veren şeyleri ve şüphesiz  -tüm deliklerinden adaletsizlik fışkıran- hayatı da katlanılabilir kılmak. Mesela benim en çok espri yaptığım konular, aslında en çok ağladığım konular. Bunu fark edebilen çok az insan var. Onlar da iyi ki var.

Genel olarak beni düşmez kalkmaz, bi bok olmaz zannederler. 'Bahar halleder' duymaktan en nefret ettiğim cümle. Yok abi yok, halledemiyorum işte benim de patladığım bi sürü mevzu var. Ota boka gözlerim doluyor, sadece kafamı başka bir yöne çeviriyorum. Hepsi bu. Bişey hallettiğim filan yok.

Güçlü birisi olmak sanıldığı gibi matah birşey de değil ayrıca. Ne kadar güçlüysen o kadar savaşıyorsun. Çünkü herkes sana abanıyor. Biri bitmeden biri başlıyor. Yaşamak zaten büyük bir arbede ve büyük savaşçılar hep yalnız. Ne kadar yalnızsan da o kadar güçlü olmak zorundasın. Çok değişik.

Tüm bu olanlara dayanamayan, kafası karışmış, ne yöne gitse patlamış ve sonunda sıyırmış benim gibi şaşkınlar da çeşitli alanlara kayıyor. Kendine küçük cepler açıyor, azıcık nefes alabilmek için. Enstruman çalan var, kitap okuyan var, ahşap boyayan var. Çünkü kaçacak yer yok. Çünkü maskara olmadan yaşamak zorundayız. Çünkü mizah ve sanat hayatı katlanılır kılar. Bunlar, derdi olan insanların işi. Dert varsa üretim var.

Bu arada bu yollara düşenler şöyle üretelim, böyle üretelim, sapık gibi üretelim diye kıçını da yırtmıyor, sığınıyor buralara. Birileri tarafından anlaşılma ümidi olsa hemen terk edecekler sanatı da, mizahı da… Hep öyle oluyor çünkü.

‘Bazıları’ ne kadar mutlu halbuki :) Tüm bu dertlerden uzak... Çünkü genel olarak sormuyorlar ve düşünmüyorlar. Kafa yordukları tek şey kendi düzenleri ve konfor alanları. Önlerine konulan şeyleri/koşulları kabul ediyorlar, sahipleniyorlar ve yapışıyorlar. Küçücük bir şeyi sormaya başlasalar sıkıntı. 

Hayatı boyunca sorduğu sorular başına bela olmuş bir insan olarak çok ta tavsiye etmiyorum bunu. Mutlu olmaksa hedefiniz, sormayın abi soru filan. Gerek yok, insanın canı sıkılıyor. Siz varsa etrafınızda kendi yarasının üstünde tepine tepine espri yapan ya da yönetemediği şeylerle sinirinden dalga geçen birileri, gülün onlarla... 

Sonra deli deyip geçersiniz. Sen deli zannedersin ama aslında sıkıntısını ya da zekasını zapt edemiyordur. Toplum onlara deli\kırık\sıyırmış der. Bakma insanlar ikiyüzlü, herkes ister bazen deli olmak. Korkunç sempati duyuyorum onlara. Bir de söylemek isteyip te söyleyemediklerimi duyanlara…


(Bu arada önemli bir noktayı kaçırmamak lazım. Bu toplum çakallıkla zeki olmayı karıştırıyor. Bunu bi ayıracaksın kardeşim. Zekadan kast ettiğimiz asla 'en akıllınız benim, hepinizi suya götürüp susuz getiririm' varoşluğu değil. Bilmeyenler için ekleyelim, zeka ile çakallık arasında 2 temel fark var;

1-Aile Terbiyesi
2-Ahlak.)

Bu kadar yeter bence. 1 yıllık aradan sonra tekrar buralarda olmak iyi geldi. Bi kaç konu var aklımda, en kısa zamanda yazıcam. Dün gece aklıma ne geldi biliyor musun?

20 yaşıma bir mektup yazabilseydim eğer, kendinin kıymetini bil derdim. Kendinin kıymetini bil.

Neşeli günler.

6 yorum:

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Blogger tarafından desteklenmektedir.