Beni Gidemediğim Yollar Daha Çok Üzdü Biliyor Musun?
Epeydir
gelmiyordum buraya.. Çok özlemişim Kule Dibini..
İstanbul’a
geldiğim ilk günden beri ne zaman ‘kuyruğu’ sıkıştırsam, ya da bana ne zaman ‘gelseler’
soluğu burada alırım. Her ne hikmetse tedavi edici bir yanı var Galata’nın.. Çayın
samimiyetine teslim olup ta sakinleşmeyen var mı ki hem?
Geldiler yine
bana okur. Pis geldiler bu sefer hem de. 2 haftaya yakın bir süredir kalbime
kramplar giriyor, nefes alamıyorum. Babamın tabiriyle ‘eşşek kadar’ oldum hala
hata yapıyorum. Çok kızgınım, sıkıldım
kendimden. Toparlanamıyorum artık Norah Jones dinleyince.
Ben bu
satırları yazarken insanlar geçiyor etrafımdan akın akın. 4. Çayımdan ilk
yudumu alırken gözlerim onlara takılıyor. Çok uzun yıllar sadece etrafıma
baktım ben. Yürüyüşten anlıyorum artık halet-i ruhiyeyi. İhanet
mi etmiş? Yalanlar mı dinlemiş? Yorgun mu, yılgın mı? Savaşçı mı? Bezgin mi.. Siz
bana sorun.
Kimin ne
olduğunu artık maalesef çok kısa bir süre içerisinde anlıyorum. Anlamak
istemediğim kadar iyi anlıyorum hem de.. Çünkü çok gördüm iyi günümde ‘kardeş’
olup, işler boka sardığında arazi olan ‘insanlık’ abidelerini. Dinlemediğim hikaye, şahit olmadığım dolap kalmadı. O sebeptendir
kimseye ihtiyaç duymayışım, eyvallah etmeyişim. Kitaplarımı yanımdan bir an
bile ayırmayışım. Kulaklığımı herkesten çok sevişim..
Az önce
sigaramı yakmak için çakmak istedim yan masadaki çiftten. Feci bir sıkıntı var.
Kadın sürekli çocuğa, ‘ben sana demedim mi?’ deyip duruyor. Çocuk çok mahcup, çıkamıyor işin içinden.
Yanlış seçim yapmışım diyor kız yüz ifadesiyle, bakışlarıyla… Ne halt edeceğim ben
şimdi? Yanlış olmuş bu!
İster sevgili
olsun ister eş, ister dost olsun ister kardeş.. Yol arkadaşı seçmek ehemmiyetli
bir husus hayatta. Eskiler ‘ahiretlik’ derler, şimdiki literatürde yok bir
karşılığı. Çünkü kimse ahiretlik değil artık. Anlık ileti..
Ölümüne dost/ölümüne
arkadaşlar da arazi artık. ‘Benim bi derdim var az dinle beni’ desen, tam da o
gün önemli bir işleri vardır. Yoksa her zaman yani, lafı mı olur? Git biraz
borç para iste, o ay çok sıkışıktır. Olsa asla esirgemez biliyorsundur.
Asla bir yola
çıkılmaması gerektiğini ne güzel öğretiyorlar değil mi? Oysa ne güzel yollara
gidecektik birlikte! Beni gidemediğim yollar daha çok üzdü biliyor musun okur?
Değişen koşullar
yeni pozisyonlar yaratıyorsa orada bir şeyler ters gidiyordur. Nerede olduğunu
iddia ediyorsan kıpırdamayacaksın oradan bir santim bile. ‘Kardeşiz’ diyorsan
kardeş olacaksın, değilsen hiç bulaşmayacaksın. O işler seni aşar çünkü. Yoksa samimiyetsizliğini de alıp s.ktirebilirsin. Benim için mahsuru yok.
Hacer var mesela... Tolga Bey var, Osman var, Mustafa var.. Esin Abla var, Nurten var, Ömer var, Sibel var.. Ayfer Ablayla Azize var.. Küba gezisinde tanıştığım Canan Ablam var! Gülçin Abla ve Serkan var..! Karanlığımı benden önce fark edip, 'korkma ben buradayım' derler. Hep dediler..! Bilirsin ki senelerce görüşmesen de, dünyanın öbür ucuna gitsen de senin dostlarındır. Yeterler..
Bir de diğerleri var işte.. Hepimize sınav!
Aynı
frekansta olmak, aynı noktaya bakabilmek, benzer yaraları taşımak değil artık
mevzu bahis. İşimi görüyor mu? Hayatımı kolaylaştırıyor mu? İşlevsellik temek
kriterimiz olmuş, gerisi kimsenin umrunda değil.
Aile
ilişkileri bile artık bu çizgide yürüyor. Oğlunu kullanamadığı için nefret
ettiği insanlarla müttefik olan bir anne, babasını daha fazla kullanmak için
duygu sömürüsü yapan evlat, kızını istediği gibi konumlandırmaya gücü
yetemeyince yerden yere vuran başka bir anne.. Babası sağ iken miras peşine
düşen bir erkek çocuğu… Daha sayayım mı?
Her şeyi
anlarım da, can verdiği evlatlarına nasıl bu kadar zalim olabilir anneler? Bir
anne çocuğunu kazanç kapısı olarak görebilir mi? Şimdi cennet bunların ayakları
altında mı gerçekten?
Ben o ailesiyle irtibatı kesip ‘hayırsız evlat’ damgası
yiyen insanları çok iyi anlıyorum. Nasıl bir kazık yediyse artık.. Yaş kaç olursa olsun anne baba hep ihtiyaç bir çocuk için… Tokatlama, sen yaptın onu. Emin ol özgür iradesine bırakılsaydı, o da seni seçmezdi. Ama işte onun şansına da sen çıktın.
Ben öz
evlatlarıyla protokol tadında görüşen babaları da çok iyi anlıyorum. Kullanılmaktan
yorulmuşlardır belki? İhanet en yakınlarından gelince balansları bozuluyor
insanın. Kabuğun kalınlaşıyor. İstemeden!
Hal böyle
olunca, hayatına sonradan dahil ettiğin insanların ikiyüzlülükleri koymuyor,
Koyamıyor. Zaten neydi ki? Diyorsun.. Tesadüfen yollarının kesiştiği başka
güzergahların yolcuları onlar. Senin yolun başka..
Geçen gün bir yazıda okumuştum; dünyadaki bütün hastalıkların 'sevgi eksikliği'nden kaynaklandığını savunuyordu yazar. İnsanoğlu içten içe adalet duygusunun tatmin olduğunu hissetmek istiyormuş. 'Haksızlığa uğramak' etrafında döndüğümüz temel parametreymiş hayat boyunca. Çok derinlerde 'beni üzenler de üzülsün' kafası var bence.
Bir Türk kahvesi içeyim de gideyim..
4 yorum: