İnsan Olmanın Maliyeti

23:43 Bahar ERGÜL 5 Comments



( Bu fotoğrafı Erzurum Palandöken'de çekmiştim; 3.200! )


‘İnsan olmanın maliyeti çok düşüktür. Yumurta, sperm ve kafi miktarda şehvet. Ve işte dünyadasın…’

Buna nerede rastladığımı hatırlayamıyorum, sadece gerçekliğe ne kadar derin bir dalış yaptığı düşüncesi hep aklımda. Dünya, bu pervasız varoluşa bir anlam yüklemeyi tercih eden benim gibi küskünlerle dolu.

Tüm canlılar böyle midir? Mesela kertenkeleler de yalan söyler mi? Karıncalar hırsızlık yapıyor mudur mesela? Daha iyi bir yaşam standardı için eğilip bükülen bir ejderha geçmiş midir dünyadan?

Peki insanlar… Yeryüzündeki bütün pis işleri, çirkin güdüleri ruhunda toplarken nasıl rahatsız olmuyor bundan? Üstelik bu kadar kusursuz bir zeka ve beceri ile donatılmışken? (belki de herşeyin başı zekadır)

Kendi kuyruğuna basılmadığı sürece adaleti hatırlamayan, kazık atmayı kurnazlık, mütevaziliği aptallık zanneden canlılardan ne zaman kesin ve net bir çözümle kurtulabileceğiz? Ömrümüz buna yetecek mi? İnsanoğlunun daimi sınavı, ilgili melek o çalgıyı üfleyene kadar devam mı edecek yoksa?

İyiler ve kötüler…

İyiler nadiren kazanır hayatta onu anladık. Diğerlerinin ‘başarısı’ ise mekanik, ahlaksız, kesinlikle hileli ve dijital… Sen hiç olmamışsın ve herşey gri bir atmosferde normal seyrinde devam ediyormuş gibi.

Sadece hatırlanmayı ümit ediyorsun. Unutulmamak iddialı olabilir.

Evet, mağaramdan bildiriyorum. Kafası karışınca mağarasına kaçanlardanım. İlk zamanlar mabetti de oranın da içine ettiler galiba. Bende de var kabahat. Ne bu kırılganlık? Ne bu dozajı kaçmış adalet duygusu?

Fazlaca boş vaktim varmış gibi görünüyor ama her saniyem öyle yoğun, öyle karmaşık ve öyle içinden çıkılmayacak şeyler düşünmekle geçiyor ki.. Saçlarımdaki beyazların arttığını bağırsaklarımdan bile duyabiliyorum..

Senelerce insan olmaya çalıştık. Şimdi kendimizi koruyabilmek, zarar görmemek için ondan/insanlığımızdan uzaklaşmaya çalışıyoruz. Rezalete bak.

Uyuyamyorum.
Çok pis uyuyamıyorum hem de.
Sabah 6..7… Gözlerim hafifçe kapanıyor. Babamı görüyorum sonra. Ama çok az kalıyor.


Bir süredir başıma gelen şeyler şaşırtmıyor beni. Büyümek bu mu şimdi? Ne zaman ‘Bundan daha kötüsü olabilir mi?’ desem, bir sonraki ondan daha kötü. Doğa bazı konularda cevapları hızlı gönderiyor. Ama sadece ‘bazı’ konularda.  

Birkaç hatıram var bu dengeye dair.

İnsanlar ‘karma’nın gücünden haberdar olsalar bu kadar alçalırlar mı sence? Bu kadar iğrençleşip ucu bucağı görünmeyen bir onursuzluk denizinde yüzmeye çalışırlar mı? Bilmem. Gerçekten bilmiyorum. Şeref ve haysiyet öyle göreceli şeyler oldu ki. Herşey güçlü/güçsüz ayrımında.

Ama haklı olmak başka.

Muazzam ahlaksız, karaktersiz ve aşağılık 2 ayaklı canlılar var. İnsan olma onurum kırılır türdeşim olarak kabul edersem. Sürekli onların çok kötü anne babaların elinden çıktıklarını düşünüyorum. Başka türlüsünü aklım almıyor. Dünyaya bu kadar temiz ve saf gelip, böyle leşe bulanabilir mi adına insan denen? Tamam maliyet düşük onu anladık. Anladık ta… Bu kadar sentetik, yanıcı ve uçucu olmanın manası ne ki?

İyice çorba oldun mu? Ol.
Ben günlerdir böyle yaşıyorum.
Çorba gibi…

Bütün insanların içinde onlara mücadele gücü veren ve ayakta kalmalarını sağlayan birer motor olduğuna inanıyorum ben. Yakıtı sevgi, mutluluk ve neşe.

Bazılarında ise birkaç motor var, benim gibi. Sen seslerini dışarıdan duyarsın; gümbür gümbür çalışır. Bi halt olmaz onlara... Düşer bir daha kalkar, sonra yine düşer bir daha ayağa kalkar. Düşer, kalkar. Düşer kalkar…

Bu yazının sebebi ne biliyor musun? 
Ben o motorların sesini duyamıyorum artık. 
Durdular mı yoksa?



5 yorum:

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Blogger tarafından desteklenmektedir.