Bayar! Babam Bana Koyun Aldı!

10:49 Bahar ERGÜL 1 Comments


''Bayaaaaarrr!!! 
Babam bana koyun aldı!'' 
(Hiçbir çocuk adımı tam olarak söyleyemedi, al sana mis gibi bir ukde daha...)

Bu cümleyle geldi yanıma koşarak. Nefes nefese kalmış, yanakları al al olmuş, heyecandan yerinde duramıyordu. Gülmek her yaştaki insana yakışıyor da, çocukların masumiyeti daha bir gün yüzüne çıkıyor sanki..

Kıpkırmızı yanaklarını sevdikten sonra ''neredeymiş koyunun? dedim. ''Aşağıda, hadi gel sev, kimseye sevdirmedim'' dedi. Yüzüne baktım, kocaman açılmış gözleri... Terliklerimi ayağıma nasıl geçirdiğimi bilmiyorum, ha bire üstümü başımı çekiştirip duruyordu.

Birlikte koyunun yanına gittik. Daha doğrusu beni, o kokuş kokuş hayvanın yanına resmen sürükledi. Yanımda hoplayıp zıplıyor, çığlık çığlığa babasına teşekkür ediyor, öpücüklere boğuyordu. ''Dünyanın en iyi babası!'' diyordu. 

Çocuk olmak ne güzel şey. Dünyanın en iyi insanlarını etrafındakiler zannediyorsun.

Hemen bir isim bulduk koyuna; Hasan oldu adı. Dedesini çok seven bir çocuk için sanırım bundan daha masum ve değerli bir jest olamaz.

Yaklaşık bir hafta boyunca her sabah kapıya dikildi. ''Hadi Hasan'a kahvaltı yaptıralım.'' Birkaç kez direnmeye çalıştıysam da bayan hazır cevap ''seni aç bıraksalar hoşuna gider mi?'' deyince teslim oluyordum. Hayattaki en korkunç şey, bir çocuğun kalbini kırmaktır bana göre.

Çaresiz sürüklenerek onunla birlikte aşağıya iniyor, o dayanılmaz kokuya katlanıp saatlerce Hasan'la oynuyordum.

Afacanın keyfine diyecek yoktu. Hasan, O'nun elinden ot yerken kahkahalar atıyor, sırtına binip gezmeye bayılıyordu. Çocuk aklı işte, ''çişi gelmiş bana söyledi'' diye ipinden tutup gezmeye bile götürüyordu zavallı koyunu. Ben de peşlerinden tabi.

O kimseyle konuşmayan huysuz ve kavgacı çocuk, Hasan geldiğinden beri cıvıl cıvıldı. Yemek yerken bile aklı hep koyundaydı. Eve sokabildiğimiz nadir anlarda da pencerenin önünden alamıyorduk cadıyı. Tabağındaki yemeklerin yarısını ayırıp, gizli saklı koyuna götürüyormuş. Bir akşam bize geldiler.

Bizimki mandalinasını soyup, o 2 dilim zor sığabilen küçücük avucunu bana gösterip kulağıma ''Hasan'ın yanına gidelim'' dediğinde gözlerim dolmuştu. Annesi, gece uyanıp koyuna baktığını, ona iyi geceler deyip el salladığını, koyuna öpücük gönderdiğini filan anlatmıştı. O bacak kadar çocuğun, minicik yüreğine bu kadar sevgiyi nasıl sığdırdığını hala düşünürüm..

Sabah saatleriydi...

Mutfakta kahve içerken aniden irkildim. Kapımız yumruklanıyordu. Babam,  ''kızım şu kapıyı aç, yoksa kıracaklar''  dedi. Açtım. Boyu zile yetişmediği için, olan gücüyle yumrukluyordu kapımızı.

Yüzü kıpkırmızı, ağlamaktan sesi kısılmış, saçları dağılmış, avaz avaz bağırıyor; apartmanı inletiyordu fakat sürekli haykırdığı için ne dediğini bir türlü anlayamıyordum. Eğildim, sarılmaya çalıştım ama ne mümkün! Öyle fena çırpınıyordu ki zapt edemedim... Noldu sana? dedim. Cevap veremeden kucağıma yığıldı ufaklık...

Arkasından üstü başı kan içinde babası geldi. Suratında bugün bile hala unutamadığım o iğrenç gülümsemeyle. Anlamak zor olmadı tabi !

Madem bu haltı yiyeceksin,madem senin için dindarlık hayvanları öldürüp etlerini yemekten/dağıtmaktan geçiyor; O çocuğun duygusal bağ kurmasına neden izin veriyorsun? 'Dini bütün bir müslüman' çıkar mı o bünyeden bu saatten sonra?

Dinin dogma yaptırımları yerine yalan söylememeyi öğretsek? İnsanlara haksızlık etmenin kötü bir şey olduğunu.. Dünya üzerindeki bütün canlıların eşit yaşam hakkına sahip olduğunu mesela? 

Din eğitimi ve kurban kesmenin önemini (!) anlatmak için biraz hunharca bir yöntem değil mi bu? Bu çocuk 4 yaşında üstelik?

Dünyanın hangi ara böylesine büyük bir cehenneme dönüştüğünü düşünme zahmetine girerseniz bir gün; etrafınıza bir bakın. Hayvan sevgisini alnına bir parmak kan sürerek anlatmaya çalıştığınız çocuklar büyüdü.

Şimdi buradan yola çıkarak inançlarıma yürüyebilir, Müslümanlık seviyeme not verebilirsiniz. Uzun zamandır sallamıyorum böyle şeyleri. Dinler üstü ahlak kuramından rahatsız olmayacak kadar eğittim kendimi. O iç geçirerek kucağımda sızıp kalan çocuğu önemsiyorum ben.. Kanlar içinde gördüğü babasını nasıl unutabileceğini önemsiyorum.

Hayvan keserek kutladığınız bayramlarınız sizin olsun.

1 yorum:

Boşver Dedim Hep Kendime, Boşver Bahar...

14:37 Bahar ERGÜL 2 Comments

 


Selamlar!
Bugün 30. yaşımla birlikte geçirdiğim 13. gün.. Biraz yabancıyız birbirimize. Domuz gibi davranıyorum ona. Takılmadan dümdüz 30 diyemedim henüz... Alışırım herhalde.
 
'Göstermediğimi' söyleyenlere kahve, tatlı filan söylüyorum sefil bir mahluk gibi. Dünyanın en samimiyetsiz tebessümüyle teşekkür edip, içimden kendime küfür ediyorum. Senin ağzına s.çayım Bahar! Ne zaman bu kadar aciz ve zavallı bir kadın oldun sen?
 
Şaka bir yana, 30. yaş bana bir rahatlama getirdi dostlar...
Dünya umrumda değil. Daha önceki yazılarımdan bilenler bilir, son 1 yılım gerçek anlamda kabustu. Sıkıntının her çeşidini ve boyutunu yaşadım. Ne yaparsam yapayım bir türlü toparlayıp yoluna koyamıyordum hayatımı. Sürekli bir yerlerden -genellikle sevdiklerimden- darbe üstüne darbe geliyordu. Hayatımda elle tutulur ne varsa hepsini birer birer kaybettim. Kaybetmek dediysem; çoğundan ben vazgeçtim. Sonuçlarının canımı çok acıtacağını bilerek üstelik.
 
Hani bazı 'şeyler' ve bazı insanlar vardır... Saplantılı alışkanlıklar gibi, sizi mutlu etmenin kıyısına bile yaklaşmaz ama anlamsız bir şekilde onlardan vazgeçmeyi asla göze alamazsınız. İlk zamanlar kazanç zannedersin ama finalde bir bakmışsın yediğin gol çok büyük!
 
Ciddi kopuşlar, çok ama çok zorlu virajlar ve son tahlilde yine kırılmalar... Büyük yorgunluklar getiriyor böyle dönemeçler. Kendini böcek gibi hissediyorsun. İnandıklarından bazılarının yerini değiştiriyorsun, bazılarını çöpe atıyorsun, içindeki çocukla göz göze geldiğinde ise g.tünün üstüne oturup yavaşlıyorsun.. Düşünmeye başlıyorsun.. ve inan bana o küçük afacandan kaçış yok!
 
Şöyle bir dönüp bakıyorum da sağlam g.t varmış bende! Sağlam s.ktirler çekmişim 'sağlam' sevdiklerime... Sendelediğim de doğru evet. Ama boşver dedim hep kendime. Boşver Bahar, ayakta kalacaksın ve yola devam edeceksin. Zaman daha iyilerini yerine koyacaktır zaten. Sen kendi seçimlerine bakacaksın, başkalarınınkine değil. Herkesi, herşeyi affet dedim kendime...  Affettim ve hafifledim!
 
Yeni kahveler deniyorum bu sıralar.... ve kahve insanlardan daha iyi geliyor bana. Tam 3 şişe İtalyan şarabı aldım, bu adamlar işi biliyor, Toscana müthiş! Bir de Mavi Melek diye bir meyhane var Taksim'de, levrek marini efsane! Ben karşımda oturan iliği kesmekten önümdekilerle layıkıyla ilgilenmedim. Bu yüzden oraya sırf tadım yapmak için tekrar gidip güzel bir yazı hazırlayacağım size söz. Ama bak levrek marini unutmayın o manyak bişey! 
 
Yeni işimde 5.ay bitti. İlk zamanlar bilmemenin verdiği korku, şimdilerde yerini tarifsiz ve keyifli bir özgüvene bıraktı. Farklı insanlar, ağır sorumluluklar.. Para kazanmak artık büyük fedakarlıklar istiyor. Çok yorgun ama çok mutluyum! Bu arada dedikoduya karşı bir refleksim kalmamış onu fark ettim. Her işyerinde olur -ki bizim sektörde biraz fazla maalesef. Önceden yakalarına yapışıp kanırta kanırta hesap sorardım. Şimdilerde gülüp geçiyorum. Dedim ya, şeyimde değil.

En yakın arkadaşımla deliler gibi içip kahkaha atıyoruz, bizi görenler bunlar kocayı yeni boşamış diyordur kesin. Kız arkadaşlar çok başka bir boşluğu dolduruyor, iyi ki varsın...
 
Spora başladım nihayet! Sabahları erken kalkma alışkanlığım geri döndü. O depresif zamanlarımda her fırsatta kendimi uykunun kollarına bırakırdım diyemeyeceğim çünkü resmen zıbarmaktı benimki. Aferin bana, yine iyileşmişim demek? Küçükken korkunç bir yaratık olduğum için başıma gelmeyen kalmadı benim. Annem 'bu kız dokuz canlı' demekte haklıymış.
 
Anneme hak vermeye başladığım konularda bir artış var. Bu iyi bir şey mi?
 
Ev dekorasyon mağazalarına dadandım bu aralar. Odam çok güzel oldu, evim cıvıl cıvıl.. Kaktüs koleksiyonumun bakımı artık beni çok zorluyor. Yeni bir kitaplık almam gerekiyor galiba, halbuki daha geçen ay aldım. Yine bir tane kitap koyacak yer kalmadı. Kitap demişken alın size bir kitap önerisi; Cogito'yu duydunuz mu? Aşk sayısı başucu kitabım şuan.. Aşk'ın bilimi olur mu? demeyin. İnanılmaz makaleler yazmış adamlar.

Ha bir de Antonis Remos var...
Gözümü açar açmaz müzik setinin tuşuna basmama neden olan yeni sevgilim. Ben yüzümü yıkayıp kahve makinasının başına geçene kadar ilk şarkıyı yarılamış oluyor.
'Mi me rotaei kaneis...'
 
Kimseye sorma diyor Antonis... Haklısın, doğrusun, büyüksün ve iyi ki varsın Antonis...
 
Yazarım yine!

2 yorum:

YOL HENÜZ BİTMEDİ !

10:05 Bahar ERGÜL 3 Comments


(bu fotoğrafta 4 yaşındayım, ayağımdaki pazen donu annem dikmişti.Arkadaki perde milli perdemiz)


Yaş almak panikletirdi beni. Yetiştiremeyeceğim! derdim. Yetmeyecek bu zaman! Acemilik yıllarını atlattığımı/atlatacağımı zannettiğim zamanlar oldu. Şimdilerde anlıyorum ki o 'acemilik' zamanı hiç bitmiyor nefes aldığın sürece.

Tam da bu yüzden kasmıyorum artık ve kovalamıyorum hiçbir şeyi.. Çünkü bir 'şey' olmak istemediğime kanaat getirdim. Bir 'şey' değil; mutlu olmak istiyorum ben.

Öğrenmenin yaşı yok diye boşuna dememiş 'büyük'ler. Doğum günlerimde öğrendiklerimin listesini yapmaktan vazgeçtim bu yüzden. Öğrenmem gerekenlerle daha çok alakalıyım epeydir. Her koşulda 'insan olabilmek' başlı başına büyük bir ödev hepimiz için. Her koşulda!

Başıma ne gelirse gelsin 'güvenmek' ve 'sevmek', etrafından hiçbir zaman uzaklaşmadığım/zaman zaman canımı acıtsa da uzaklaşmayı tercih etmediğim iki büyük mabet benim için. Ben o kıyılarda mutluyum. Bugün bu satırları yazan beni ben yapan ne olup bittiyse, güvenmek ve sevmek gibi morfine benzeyen duygular sayesindedir hep...

Morfine benzemesi de ilk zamanlar tarifsiz bir haz vermesinin ardından kalbimi kıran gerçeklerle yüzleştirmesinden. Çok şey borçluyum bu yüzden onlara...

Tüm kalbimle, kalbime teşekkür ederim. Hak etmemiş, etmemiş herkese yer açmaya çalışan masum çabası için!

İyi ki güvendin karşına çıkan her yolcuya! Karşılığı altından kalkamadığın yükler olsa da... İyi ki sevdin insanları ayırd etmeden. Onlar sana kalbini kırarak cevap verip, gözyaşlarının tuzuyla yüzleştirse de... İnsanoğlu hassasiyetleriyle sınanıyor hayatta.

Hiç haddim olmayacak kadar büyük sınavlardan geçtim bu yıl..
Yalnızlığın her zaman katlanılabilir bir şey olmadığını keşfetmek,
Kitapların ve müziğin her nereye gidersen git, muhteşem yol arkadaşları olduklarını görmek,
Toplum seni hiçbir mantıklı açıklaması olmayan saçma sapan kalıplara hapsetmeye çalışsa da özgür ruhlu olmanın inanılmaz bir ayrıcalık olduğunu anlamak!
Aşkın 'herşeye rağmen' şifa veren bir yanı olduğunu itiraf edebilmek,
Kendinden bile fazla değer verip güvendiğin insanların, kuyrukları sıkışınca nasıl çark ettiğine hazırlıklı olmak...

Yerine koyamadığın şeyleri (güven, sadakat) kaybettiğinde bile buna sebep olan insanları affetmek,
bir de ne olursa olsun koşmaya devam etmek! Hedefleri olan insanlar için engeller sadece birer dinlenme noktası.

Bahar' cığım...
Yaşamaya, denemeye, güvenmeye, paylaşmaya, kazanmaya, kaybetmeye keşfetmeye, yorulmaya ve her sabah tekrar ayağa kalkıp yeni yollara düşmeye hazır ol!

Yol henüz bitmedi!


3 yorum:

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Blogger tarafından desteklenmektedir.