Kim Ne Feda Edebiliyor?
Hüzünlü bir kalem benim tercihim olmadı hiçbir zaman..
İstedim ki eğlenceli ve kikirdek cümleler dökülsün kalemimden. Okuyanlar kahkaha atsın, çok komik hatun be diye konuşsunlar.. Kelimelerim desibeli yüksek birer kahkaha olup yayılsın...
Ama olmadı.
Gerçekten uğraştım okur.
Olmadı.
İçinizde kelebekler uçuşturamadığım için özür dilerim. Özür dilerken, bu 'takıntılı' (bir okurun tesbiti) hallerimi sevenlere teşekkür ederim. Siz yüreklendirmeseydiniz bu kelimeler burada olmayacak, annem karaladıklarımı bir deli olduğumu da ilave ederek yine çöpe atacaktı büyük ihtimal.
'İçi-dışı bir insan' olmaya çalışırken yıllar harcadım galiba. Ne demekse! İnsanın içiyle dışı bir olur mu hiç? Toplumun yaptığı bir çok şeyi beceremediğim gibi bu da bir başarısızlık olarak yer aldı sicilimde. Onu da beceremedim çünkü.
İnsan içinde çelişkilerle yaşamaya görsün. Neşem ve kahkahalarım günlük hayatımı bir an bile terk etmezken, gece olunca... Bir kambur beliriyor bedenimde. Çırılçıplak aynaya bakar gibi, utanç içinde bakıyorum yaralarıma. Dünyanın en kırılgan insanı oluyorum, sırça ruhum hortlayıveriyor.
Uzun zamanlarımı, birinin beni sevmesini dileyerek geçirdiğimi daha önce itiraf etmemiştim. Belki kaşarlık, belki olgunluk bilmiyorum ama bir eşik var hayatta. İnsan o eşiği atladıktan sonra kendisini tüm boktan detaylarıyla kabul ediyor sanırım. (bu arada eşik deyip geçmeyeceksin, kelleyi bırakan, aklını yitiren var orada)
Evet, uzun yıllar sevilmekti tüm derdim, kendini sevmeyen her insan gibi...
Öyle zannedildiği gibi aile sevgisi eksik kalmış, yaşadığı ortamda şiddet görmüş ya da buna şahit olmuş, toplumdan soyutlanmış, sosyal ilişkileri başarısız bir tip değilim. Neden böyle bilmiyorum. Yakınlarda bir dostum bu konuya 'sevme ihtiyacı' diye bir açıklama getirmişti?
Ben sevmek ve sevilmek gibi kavramların etrafında bir hayatı harcamışken, kaderin cilvesi olsa gerek hep aşk'tı yüzüme bakan!
Ya aşıktım ya da değildim.
Sevmedim hiç!
Bu yüzden yakalayamadım hayatımda adına 'istikrar' dedikleri o kahrolası şeyi. Ya en tepedeydim, ya en dipte. İlişkilerimde bir süre sonra yaşadığım tahammülsüzlüğün de bu noktadan doğduğunu geç keşfettim maalesef.
Karşıma çıkan insanları değerlendirirken temel parametrem hep bu oldu istemeden. Kim ne feda edebiliyor?
Ayakları yere basmayan hayallerim birer birer yıkılırken de ders olmadı bana hiçbir şey. Hiç akıllanmadım. İstemedim de bunu. Günlük hayatta son derece idealist, mantık abidesi ve 'çok akıllı kız maşallah' dursamda.. İçerde işler böyleydi. Kurtaramadım kendimi o tehlikeli rampadan. Ya aşık olacaksın ya da defolup gidecek, hiçbir hayatta kalabalık etmeyeceksin. Hunharca gelebilir ama değil.. (senin işine gelmiyordur belki)
Biliyorum ki aynı naneyi yiyen bir ben değilim.
Aşk evliliği yapan arkadaşlarım bir zaman sonra, evi ve arabayı paylaşırken de bu yüzden şaşırmadım hiç. Tanırım çünkü aşk'ın kibrini ve küstahlığını. İnsanları 'aslında' hiç olmadıkları 'şey'lere dönüştüren, bir müddet bu modda kalmalarını sağlayan ve bir sabah aniden defolup giden.. Kalanları serseme çeviren bir şey varsa o da aşk' tı.
Sevgi'yi aşkın devamı gibi algılayanlara ne mutlu diyorum epeydir! Allah onlara acayip güzellikler versin. Yok efendim önce aşık oluyomuş ta, sonra da sevgiye dönüyomuş ta, sonra da saygıya... bla bla bla... Mübarek, az daha zorlasan evrim teorisine dalacak.
Gerizekalı mısın?
Annemle babam 30 yıldır aşkla bakıyor birbirine, sen yüzgöz olmayı 'aşkın sevgiye dönüşmüş versiyonu' olarak algılıyorsan git kendi kapının önünde oyna.
Ne çok şey birikmiş!
Kimseyle konulmaya tenezzül etmediğim için mi acaba?
Bir de benim gibi vakalar var tabi!
Yalnızlığına aşık olup ademoğluna tepeden bakanlar...
0 yorum: