Haklı Olsan Kaç Yazar Ki Hem?

01:05 Bahar ERGÜL 3 Comments



Bok gibi her şey.

Ne mutluydum oysa ki uzun zamandır. Ne kadar yolundaydı  hayatım..
Birden bire oluverdi hem de… Her biri başlı başına birer travma olan bir sürü şey… Göçük altında gibiyim.
Avuçlarımdan akıp gitti beni anlamlı kılan en varsa.. Belki hayat, yerlerine yenisini koyacaktır sonra? Belki böyle olması gerekiyordur, bilmiyorum. Zihnim karma karışık. Ayıklayamıyorum hiçbir şeyi, iyi, kötü, gerekli, gereksiz… Hiçbir şeyden emin olamıyorum ve hiçbir şeye bir anlam yükleyemiyorum bu yüzden. Kim haklı, kim haksız? Gözyaşların yüreğinin en kuytu yerinden geliyorsa, uykularından hıçkırarak uyanıyorsan.. Yani hasar çok derinlerdeyse.. Haklı olsan kaç yazar ki hem?

Sadece uyumak istiyorum. Hiç uyanmadan.

Bir süre çalışmayacağım. Kendimi iyi hissedene kadar en azından.
Bursa’ya geldim. Babama sarılmak için. Sadece sarılıyorum sıkı sıkı. Kızım neyin var? diyor. Anlatamıyorum… Geceleri çok ağladığımı sabah şişmiş gözlerime baktığında anlıyor zaten.. Susması daha çok acıtıyor. Deşmek istemiyor. Nelerin altında ezildiğimi bilmek istemiyor belki de.

Çok yalnızmışım ben. Daha önce fark etmemiştim hiç.
Bir de işler yolunda gitmeyince arazi olan insanları keşfettim bu aralar. Dostmuşuz gibi davranıp, menfaatleri bitince yok olan insanları seçmeye başladı gözlerim...
 
Herkesin içinde bir çocuk vardır ya hani? O başımıza bela olup, bizi yetişkin kabuğuna hapsetmeye çalıştıklarında çıngar çıkaran afacan çocuklar... Bu ara benimki tepine tepine ağlıyor. Bir avuntu bulmaya çalıştıkça çığlık atıyor. Hiçbir zaman normal bir davranış sergilememişti zaten. Bu yüzden vazgeçtim.

Hayatımdaki her şey kontrolümden çıktı. Belki bu mağlubiyet duygusunun sebebi budur dedim kendime, kontrol manyağı olduğum için.. Epey kafa yordum ama cık... Onla ilgili değil.. Benim varlığımın hükmü kalmamış. Pek yaşıyor gibi hissetmiyorum, sadece nefes alıp veriyorum. O da sıkıntılı zaten.

Geceleri çok zor oluyor. Erkenden uyumaya çalışıyorum ama ne mümkün. Kaçtığım, unutmak istediğim ve en çok ta özlediğim her şey canlanıyor. Birinin sesini duyuyorum, birinin yüzünü görüyorum, biriyle gezdiğim bir sokağın çok alakasız bir yerde fotoğrafını görüyorum, -eski- işyerimden biri mesaj bırakıyor... Aklıma sahip olmam gerek diyorum delirmenin çizgisine çok yaklaştığımda…

Sonra güzel hayaller kurmaya çalışıyorum gözlerimi kapatıp. Aklım durmuyor, taarruz hız kesmiyor.. İnsanlar neden bu kadar kötü? Neden bu ikiyüzlülük… Prensipli bir insan olmak neden bu kadar ağır bir yük?  

Yerine koyulamayacak şeyler kaybettiğimi söylüyor içimden bir his. Güvende hissetmek... Huzurlu uyumak... İnanmak gibi... Üşüyorum sonra.

Muhteşem bir hızla kilo vermeye başladım. Sadece kahve içiyorum bir de günde 2 paket sigara. Banyo yapmak istemiyor canım. Aynaya da 4 gün önce baktım galiba. Muhtemelen çirkinlikten yıkılıyorumdur. Maniküre de gitmiyorum. Tırnaklarımı ve kenarlarındaki etleri yemekten dolama olacak yakında parmaklarım. ‘piyanist parmağı gibi maşallah’ derdi annem hep. Görmezlikten geliyor böyle zamanlarda.. Ağzını açıp bir şey söylese dağılacağız çünkü ikimiz de.
Her şey yolundaymış gibi davranınca herşey yoluna giriyor mu?

Biri alsa beni..
Kimsenin olmadığı bir yere götürse. Ben de rahat rahat küfredip ağlasam..
Hiçbir şey sormasa.


Bu gece bu şarkıyı dinleyerek uyumayı deneyeceğim.. İşe yarar umarım...

3 yorum:

Engel Sizsiniz !

11:17 Bahar ERGÜL 0 Comments




Bugün 3 Aralık Dünya Engelliler Günü...

Müslüman bir toplum olduğumuz için tabi ki Avrupa'dan daha iyi biliyoruz biz bu işleri. Vicdan, merhamet, Allah korkusu filan... Elin gavurunun bizden daha iyi bilecek hali yok tabi ki. Zavallı Avrupalılar.

Fakat nedense bu ara Müslümanlar da pek bir dünya işlerindeler. Malum 7 gün 24 saat kesilecek ağaç listesi hazırladıkları için, devlet erkanın engelli insanlara ayıracak bütçeleri ve zamanları yok maalesef.. Hiçbir zaman da olmadı, görünen o ki korkarım olmayacak... Ağaçlar bitmedi çünkü... Son fidan da residance olursa İnşallah maşallah...Belki ! 

Bir de bir kol saati parası çıkarsa olur bu iş!

Halbuki.. Bizim dinimizde aslında tartışma götürmeyecek sınırlarla çizilmiş olmasına rağmen bir çok şey... Nasıl da gelişigüzel yaşıyoruz değil mi?? Sosyal adalet ve yardımlaşma üzerine ayet ve hadisleri bu kadar net ve diğer dinlere göre tartışmasız daha duyarlı bir kutsal kitabımız varken...

Utanmıyoruz hiç...

Bir sonraki nefes ne getirecek, bir sonraki adım nereye götürecek bilmeden yaşıyor olmak zaten başlı başına bir duyarlılık nedeni olmalı aslında değil mi?

Ama değil! Olmadığını da görüyoruz zaten.

İş çığırtkanlığa geldiğinde mangalda kül bırakmayan bizler, icraat söz konusu olduğunda nedense 'çok yoğun'uz.  Hadi onu da geçtim. Günlük hayatın neresinde duruyor peki yere göğe sığdıramadığımız duyarlılığımız?

Neden engellilere ait olan asansörü kullanıyorsun?
Neden onlara ait park alanlarını gasp ediyorsun?
Toplu taşıma araçlarında 'yok sayılmalarına' neden sesin çıkmıyor?
Neden onu da toplumun bir parçası olarak görmeyi denemediğin gibi, iğrenç ve acınası bakışlarla taciz ediyorsun?

 
Dilinin söylediğini bedenin niye inkar ediyor? Sebep ne bu saygısızlığa? 
 
'Defosuz' olarak yaratıldın madem, en çok senin sahip çıkman gerekmez mi bir tarafı hüzün kokan yüreklere...?

İnsan olabilmek bu kadar zor mu... Bu kadar zor mu yarın aynı şeyin senin başına gelebileceğini kestirememek... Empati yapabilmek...

Ben şimdi yazdım ya bunları..

Sen yine Cuma namazına giderken arabanı da tekerlekli sandalyeler için ayrılmış alana park etmeye devam et olur mu? Beynindeki  'engel' lerin kalkacağı yok nasılsa..

0 yorum:

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Blogger tarafından desteklenmektedir.