Tanırım Tırnak İzlerini

01:35 Bahar ERGÜL 0 Comments

Kalpteki tırnak izleri kaybolmuyor zamanla.. Yenileri ekleniyor belki, ama hiçbir zaman tam olarak kaybolmuyor. Belki olgunlaşmak, belki kaşarlanmak? Herneyse işte! Ruhtaki her darp izini gözbebeklerinden tahlil edebilirsiniz. Ne kadar dik olursa olsun omuzlar, ne denli yüksek duvarlar örülsün... Cık!

Görür görmez anlamıştım kanadığını. Kahkaha şiddetine paraleldir gözyaşı. Yüksek kahkahaları ele verdi onu. Belki bir dipsiz kuyunun başındaydı çoklarımız gibi? Hepimiz tanıyoruz o kuyuyu değil mi.. Çevresindeki herkese yutturmuştu 'yapay' mutluluğunu. Mükemmel bir hayatı vardı 'herkese göre'.

Ama ben?
Acıyı gözünden tanıyan ben...
Tuz basmaya aşina olan ben...


Kokusunu alırım canlı cenazelerin. Akıllı adamdı, hissettiğimi anladı. Bile bile yaklaştı bana. 'Biliyorum...' Dedim. Teslim oldu. Bana değil, kendine.
Bir kaç hafta sürdü gizli buluşmalarımız. Ne benim canım istiyordu bunu biriyle paylaşmak, ne de o hevesliydi. Suç işler gibi değil, kaçmak/kurtulmak ister gibi gidiyorduk birbirimize. Bal gibi biliyordum halbuki, 'iyileşmek' için geliyordu bana. Canı çok acıyordu, iyileşsin istiyordum! Ama beni yaralamadan...

Bir keresinde... Yaklaştık... Gözlerini benimkilerden ayırmıyordu. O'nu yere çarpan karanlığa girmek üzereydik. Tel örgülerle örülü dikenli mayın tarlasını adımladık birlikte. Belki de aslında her ruhun arka bahçesini...

'Anlatma dur!' Dedim... Bedenimden büyük bir kamburum vardı zaten, ihtiyacım olan son şey onun terkedilmişliğiydi. Hem bana ne! Benim yaralarımı kim sardı ki? Taş üstünde taş kalmayan kalbimde onun dinamitleri zaten oldukça anlamsızdı.

O bana dokunduğunda savaşacak bir gölge bile bırakmadığımı anladı. Herkesi kovduğumu... Gökgelerime bile tahammülümün kalmadığını.. Burnu sızladı belki rutubet kokusundan.

Ben... O'nun bedeninde bir kadınla çarpıştım. Başından beri izini sürdüğüm, o adını koyamadığım sancının mimarıyla... Hemen sordum. 'Bunu neden yaptın?

Zalimdi patlattı şamarı!
'Başka tenlerdeki gölgeleri kovmak için..'

Kanattığım erkekleri çiviledi alnıma...

Onları orada bırakıp çıktım. Yenik yakışıklıyı ve içindeki kadını. Öyle ağırlaştım ki, yüzümde patlayan yüzleşme ağır gelmişti taşıyamadım. Sendeledim...

Ben ne yapmıştım? Kahrolası ben ne çok kalp kırmıştım?

Mutlu olmayı denerken kapanmayan yaralar açmasak keşke. Tırnak izleri bırakmadan gitmeyi becerebilsek mesela... Uğradığımız kalplere bizden sonra da yaşama şansı versek? Gölgeler yaratmasak.

Terk edişlerimiz fahişe gibi olsa? Kullanmadan, hırpalamadan, hesaplar tutmadan... Alan razı veren razı?

Düşman askeri gibi terk ederken ateşe vermesek keşke... Geride kalanın bir 'şansı' olsa keşke..

0 yorum:

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Blogger tarafından desteklenmektedir.