Belvedere Sarayı

12:39 Bahar ERGÜL 0 Comments

Robbie Williams: Me and my monkey
Belvedere Saray


                             Bu şaheser iki bölümden oluşuyor. Muhteşem bahçelerle birbirine bağlanmış. Ben pek mimariden anlamam ama sanırım gotik. Baktıkça dehşete kapılıyorsunuz. Küstah bir duruşu olmasına rağmen hayranlık uyandırıyor. Bir tarihçi olarak kendime aldığım bazı önemli notlarım var tabi fakat sizi sıkmamak için ansiklopedik bilgi kısımlarına pek girmiyorum. 2.Dünya Savaşı'ndan sonra Avusturya'nın bağımsızlığını ilan ettiği anlaşma burada imzalanmış. Bu yüzden Belvedere Sarayı, Viyana halkı için kutsal.

                           Dil büyük sorun benim için. İnsanlar Almanca konuşuyor ve tek kelime Almanca bilmiyorum. Neyse ki İngilizce var. Gerçi var demeye dilim varmıyor. Benim konuştuğum dili İngiliz de, Amerikalı da anlamıyor :) Kendime has bir tarzım var sanırım. Belvedere Sarayı'nı bulana kadar canım çıktı :(

                         Diğer Avrupa kentlerinde olduğu gibi, insanlar sade ve konforlu yaşıyor burda da. Caddeler, sokaklar düzenli ve temiz. İnsanlar doğaya öyle saygılı ki.
                         Benim gibi yön duygusu olmayan ve sık kaybolan insanlar için her köşe başında şehir haritaları var. Nasıl dua ediyorum bunları yapanlara anlatamam :) Anlayacağınız burada kaybolmak imkansız. Yanımda getirdiğim haritalara gerek kalmadı, sırt çantamdan bile çıkarmadım. Şehir meydanındaki 1 ya da 2 numaralı tramvaya binerek hemen hemen görülmeye değer bütün mekanları görüyorsunuz.

                      Bu arada söylemeden geçemeyeceğim bir şey daha var. Toplu taşıma araçlarına hayvanla binebiliyorsunuz. Hemen herkes köpek besliyor.

                        Engellilerin kimseye ihtiyaç duymadan yaşayabileceği kentlerin başında Viyana bulunuyor bence. Şehrin heryerinde engelliler için yollar, asansörler, notlar var... İnsana verilen değer bu.

                          Bir kez daha anlıyorum ki, Avrupalı olmak lüks yaşamakla hiç alakalı değil. İnsanların hayatı algılama biçimleri farklı. Herşey  'insan'ı  merkeze alarak konumlandırılmış Viyana'da. Tıpkı Prag gibi. Duruşları, dünya görüşleri çok farklı. Şöyle söyleyeyim, nezaket ve insan haklarına saygılı olmaktan geçiyor bu iş.  Amerika'yı yeniden keşfeder gibi konuşmak anlamsız biliyorum. Fakat insan kendi eksiklikleriyle burun buruna gelince kıskanıp hayıflanıyor. 


                       Çok kibarlar. En süklüm püklüm olanlarından bile zerafet akıyor resmen :) Mesela bugün etrafıma ağzımı açarken adamın birine çarptım. Çarpan benim fakat ilk özür dileyen O oldu. Hayır benim hatam demeye çalıştıysam da afedersiniz diyerek yanımdan uzaklaştı. O kadar mahcup oldum ki. Siz ne kadar eğitimli, görmüş geçirmiş biri olursanız olun Viyana'da özgüveniniz sarsılabilir.

0 yorum:

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Blogger tarafından desteklenmektedir.